FelsefeKültür/Sanat

Biz Bakmadığımızda Nesneler Ne Yapıyor?

Biz Bakmadığımızda Nesneler Ne Yapıyor?

Çocukken oyuncak hikayesini izleyen her çocuk gibi benim de aklıma o soru geldi: Biz bakmadığımız zaman bu oyuncaklar ne yapıyor? Ya da daha da genişletelim: Biz bakmadığımızda bu nesneler ne yapıyor?

İki bölümden oluşacak bu seri aslında uçsuz bucaksız bir dünya olan kuantum evrenini anlamanın ilk adımını içerecek. İlk kısımda Filozof Berkeley’in “acaba gerçekten de (?)” dedirten bir miktar rahatsız edici düşünce deneyini ele alarak felsefi açıdan yorumlayacağız. İkinci kısımda ise, bugün bile gizemini hala tam olarak çözemediğimiz, Richard Feynman’ın “kuantum mekaniğinin özü” dediği “Çift Yarık Deneyi”ni konuşarak biz baktığımız zaman tamamen farklı davranan parçacıkları inceleyeceğiz.. Tünelin ucunda ise “Simülasyon Teorisi”nin bize göz kırptığına tanık olacağız. Hadi, çayınızı veya kahvenizi aldıysanız ilk kısma başlayalım!

Kimse Yokken Ormanda Bir Ağaç Devrilse Ses Çıkarır Mı?

Tamam, biliyorum başta hiç mantıklı gözükmüyor. Elbette, biz bakmasak bile nesneler hareketine devam ederler veya oldukları yerde dururlar. Biz olmasak da ormanda bir ağaç devrilse ses çıkarır. Sonuçta dünya bizim etrafımızda dönmüyor ya. Ya da aslında öyle mi? Dünya bizden ibaret olabilir mi?

Bu düşünce deneyi, 1734 yılında, Filozof George Berkeley tarafından ortaya atılmıştır. Berkeley’in ünlü sözü şudur: Esse est percepi. Yani: Var olmak algılanmaktır. Bir şey algılanamıyorsa aslında yoktur. Bu sorunun temeline inebilmek için tarihi biraz geriye sarıp başka bir filozofa geçelim: John Locke.

Kimse yokken düşen ağaç

John Locke, algılarımızın ne kadar doğru olduğunu belirtmek için, nesnelerin birincil ve ikincil özellikleri olduğunu ortaya attı. Birincil özellikler, fiziksel nesnelerin sahip olduğu özelliklerdi. Bunlar tamamen nesneldi ve bizim algılarımıza göre değişmiyordu. Mesela, bir elmayı düşünelim. Elmanın sertlik derecesi, yoğunluğu, ağırlığı, uzunluğu, yüksekliği gibi özellikleri birincil özelliklerdi. Bunlar gerçek özelliklerdi. İkincil özellikler ise gerçek değildi ve tamamen bizim algılarımıza göre değişen özellikler olup zihnimizin içinde yaşarlardı. Tıpkı insan bedeninde canlı hale gelen ama konaklayacak yer bulamazsa ölen virüsler gibi. Eğer bir zihnin içine yerleşmediyse aslında ölü özelliklerdi. Bu yüzden, kişiden kişiye değişiklik gösterirdi. Renk, tat, koku gibi özellikler ikincildi. Yani, bir kişi elmanın renginin kırmızı olduğunu söylerken başka biri koyu pembe veya bordo gibi onlarca farklı şekilde tanımlayabilirdi. John Locke, algıdaki bu farklılıktan dolayı aslında elmanın ikincil özelliklerinin tamamen bizim zihnimizde olduğunu iddia edip gerçek olmadığını söylemekteydi.

Birincil ve İkincil Özellikler

Farklı kişiler de aynı elmanın kütlesini ölçse aynı, net sonucu bulurdu. Bu birincil nitelikti ve tamamen nesnenin kendisiyle bağlantılıydı. Ama, renk konusunda saatler sürecek tartışmalara yol açılması çok yüksek ihtimaldi. Bu yüzden bu, yalnızca zihnimizde yaşayan ve algılarımızdan ibaret olan ikincil özellikti.

Daha Da Ötesi: Aslında Hiçbir Şey Gerçek Değil!

George Berkeley, John Locke’ın bu fikrinden etkilenmişti. Üzerine uzunca düşündükten sonra, Locke’un birincil ve ikincil nitelik olarak ortaya attığı kavramların aslında birbirinden ayrılamaz olduğu sonucuna vardı. Elmayı tekrar düşünelim. Locke’a göre elmanın şekli birincil bir özellikti ve değişmezdi. Bu sayede doğrudan algılanabilirdi. Berkeley ise bazı niteliklerin diğerlerini tamamen göz ardı ederek algılanamayacağını söylüyordu. Bir elmanın şeklini, onun rengini de düşünmeden algılamak mümkün değildi. Daha da genele vurursak, bir nesnenin birincil özelliklerini algılayabilmek için ikincil özelliklere de ihtiyacımız olduğunu belirtiyordu. Eğer ikincil özellikleri görmezden gelirsek, elimizde bir elma kalmayacaktır. Bir test yapalım. Gözlerinizi kapatıp yalnızca uzunluk, ağırlık, kütle, şekil gibi birincil özellikleri olan bir elma hayal edin. Rengi, kokusu, dokusu gibi ikincil özellikleri olmasın. Muhtemelen, siz de bu elmanın rengini hayal etmemeye çalışırken aslında siyah veya beyaz bir şey canlandırdınız. Oysa bunu yaparken yalnızca zihninizde yaşayan elma rengini değiştirmiş oldunuz. Renk özelliğini ortadan kaldıramadınız. Yani aslında bir şeyin renksiz veya dokusuz olduğunu hayal etmek imkansızdır.

Birincil ve İkincil Özellikler

Bu çıkarıma dayanan Berkeley şu sonuca ulaşır. Locke haklıdır. Gerçekten de renk ve koku gibi ikincil özellikler yalnızca bizim zihnimizde yaşar ve algıdan ibarettir. Ancak, şekil ve uzunluk gibi birincil özellikler de ikincil olanlardan bağımsız bir şekilde düşünülemez. Bu yüzden hem birincil hem de ikincil özellikler yalnızca bizim algılarımızdan ibarettir. Sonuç olarak, aslında çevremizde olan hiçbir şey gerçek değildir ve madde diye bir şey yoktur. Sadece algılar vardır!

Berkeley bu durumu bir cümleyle şöyle açıklar: Var olmak algılanmaktır!

Bir şey algılandığı sürece var olabilir. Bu düşünce fazlasıyla korkutucudur. Bu şu anlama da gelir: biri sizi algılamadığı sürece aslında siz de yoksunuz. Birazcık daha abartalım ve uyuduğumuz zamanı düşünelim. Uykunuzu kaçıracak düşünce tam da şöyledir: uyurken kendinizi algılayamazsınız. Bu yüzden, eğer sizi izleyen ve asla gözünü kırpmayan birileri etrafınızda yoksa, bir süreliğine var olmaya ara vermiş olursunuz. İşin aslı, uyurken yok olursunuz!

Aklınıza şu soru gelmiş olabilir. Berkeley’in bu ürpertici fikrine göre, hiçbir şeyin hiçbir zaman var olmaması gerekiyordu. O zaman bizler nasıl oldu da var olabiliyoruz?

George Berkeley

Reklam

Bir şeyler, biri bizi daima algıladığı için vardı. Berkeley, bizi sürekli izleyip yok olmamızı engelleyen şeyin Tanrı olduğunu düşündü. Berkeley’e göre, Tanrı, göz kırpmadan bizi izlediği için hepimiz var olabiliyorduk.

Şimdi, baştaki sorumuza geri dönelim. Kimse yokken ormanda bir ağaç devrilse duyan olur mu? Berkeley’in buna cevabı “hayır” olacaktır. Bir nesne, onu algıladığımız sürece vardır. Bu yüzden yalnızca sessiz ormanda devrilen bir ağaç değil, bakmadığımız nesnelerin tamamı da biz bakana kadar yok olacaktır.

Ben Düşündükçe Var Dünya, Ben Yok O da Yok

Evrendeki her şeyin, bizim algımızdan ibaret olduğunu anlamak insanı ilginç bir özgüven verir. Ömer Hayyam bu durumu bir rubaisinde şöyle anlatmıştır.

Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.

Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.

Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.

Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.

Dilerseniz,  Serenad Bağcan’ın sesi ve Fazıl Say’ın piyanosu eşliğinde bu dizeleri dinleyebilirsiniz!

Bu konudaki diğer hüzünlü olduğu kadar gerçek bir söz de şu şekildedir: Sizi hatırlayan son kişi öldüğünde aslında hiç var olmamış olacaksınız!

Var olabilmeye devam etmek için, sonraki nesillere faydalı ve kalıcı eserler bırakmak dileğiyle 🙂

Kaynakça ve İleri Okuma

Berkeley, G., & Dancy, J. (1998). A treatise concerning the principles of human knowledge. Oxford University Press.

crashcourse. (2016, March 15). Locke, Berkeley, & Empiricism: Crash course Philosophy #6. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=5C-s4JrymKM.

Erdönmez, C. (1970, January 1). Ormanda Bir ağaç Devrilse KIMSE Duyar mı? Ormanda Bir Ağaç Devrilse Kimse Duyar mı? http://deepgreen-deepgreen.blogspot.com/2012/06/ormanda-bir-agac-devrilse-kimse-duyar-m.html.

Kaynak gösterilmeyen görseller, Canva Pro aracılığıyla telif hakkı ödenerek kullanılmaktadır.

Bize Destek Olmak İster Misiniz?

  • Dilerseniz Patreon hesabımız üzerinden bize aylık veya tek seferlik bağış yaparak destekte bulunabilirsiniz.

Bağış Yapmak İstiyorum!

Mete Esencan

Herkese merhaba! Ben Mete Esencan. ODTÜ Kimya Bölümü yüksek lisans öğrencisiyim. Temel bilim eğitimi sırasında edindiğim araştırma bilgisini ve üç yıl boyunca yönetiminde bulunduğum ODTÜ Kimya Topluluğu’nda kazandığım yöneticilik tecrübesini birleştirerek bir platform kurmayı planlamaktaydım. Bu amaçla 2021 yılının Şubat ayında ilk adımı atıp bilim, sanat ve felsefe üzerine sohbet edercesine yazılar yazabileceğimiz bir platform olan Doğa Filozofu’nu kurdum. Herkese keyifli okumalar dilerim!

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu