BiyolojiFelsefe

Gaia Hipotezi: Doğa kendi kendini temizleyen canlı bir organizma olabilir mi?

Gaia Hipotezi: Dünya
Canlı Bir Organizma Olabilir Mi?

Doğa kendini temizliyor! Doğa intikamını alıyor! Gökyüzü daha mavi, ormanlar artık daha yeşil! Pandemi döneminde belki de en çok duyduğumuz sözler bunlardı. Hatta Birleşmiş Milletler Çevre Bölümü Yöneticisi Inger Andersen “Doğa bize bir mesaj veriyor!” diyerek bu durumu açıklamıştı. Bu haberlerde sanki doğa tıpkı bizim gibi canlı bir varlıkmış da biz ortadan bir süreliğine kaybolduğumuzda rahatlamış gibi anlatılıyor. Peki doğanın akıllı bir organizma olma ihtimali gerçekten de var mı? Yoksa tüm bu haberler yalnızca bir söz oyunundan mı ibaret?

Doğanın kendini temizlemesiyle alakalı haberler

Öncelikle evlere kapandığımız bu pandemi sürecinde doğa gerçekten kendini temizlemiş mi ona bakalım:

Virüs süresince birçok seyahat firması ve fabrika belli süreliğine de olsa çalışmalarına ara verdi. Bu süreç hava kirliliğinin azalmasını olumlu etkiledi. Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’nin sonuçlarına göre, Çin’deki karbon salınımı %25 oranında azaldı. Ayrıca, NASA ve ESA’nın yaptığı çalışmalar da Çin’deki azot gazı salınımının geçen yıla oranla %36 oranında düştüğünü ortaya koydu.

Yani gerçekten bizim bir süre ortalıktan kaybolmamız doğayı olumlu etkilemekte. Şimdi asıl sorumuza gelelim:

Dünya Kendi Kendini Temizleyen Canlı Bir Organizma Olabilir Mi?


James Lovelock'un fotoğrafı
James Lovelock

1970’li yılların başında NASA’da çalışan James Lovelock adında bir kimyager Mars’ta yaşamın mümkün olup olamayacağını araştırıyordu. Mars’taki her karış toprağı tek tek tarayıp herhangi bir yaşam belirtisi var mı diye test etmek pek mümkün olmadığından daha farklı bir yol düşündü. Eğer dünyadaki en uygun (optimum) yaşam koşullarını öğrenebilirse bunun Mars’ta da aynı olup olmadığını test edebilecekti. Eğer farklıysa Mars’ta yaşam mümkün olmayabilir diye bir çıkarım yapabilecekti.

James Lovelock, dünyadaki yaşam koşullarını araştırırken ilginç sonuçlara ulaştı. Doğada beklenmedik bir denge söz konusuydu. Bu denge tıpkı bizim vücudumuzdaki iç dengeye, homeostasiye benziyordu. Homeostasi, vücudumuzun dış etkiler değişse bile kendi içinde bir denge kurmasıdır. Bu denge, biz farkında olmadan gerçekleşen birçok kimyasal tepkime aracılığıyla kurulur.

Basit bir örnek vermek gerekirse, vücudumuz, kendi sıcaklığını 37 santigrat derece civarında tutmak ister. Bu yüzden çok sıcak ortamlarda terleyip buharlaşmayı sağlayarak vücut sıcaklığımızı düşürmeye çalışırız. Çok soğuk ortamlarda ise titreyerek vücut sıcaklığımızı uygun olan 37 dereceye getirmeyi amaçlarız.

Lovelock, benzer bir iç dengenin gezegenimiz için de mümkün olabileceğini düşündü. Bu fikri düşündüren üç sebep vardı:

Dünya Yüzeyinin Sıcaklığı

Yeryüzünde yaşam başladığından bu yana Güneş’in sağladığı enerji %25-%30 civarında artmıştır. Fakat, gezegenin yüzey ısısı olağanüstü şekilde neredeyse sabit kalmıştır.

Okyanuslardaki Tuzluluk Oranı

Irmaklardan akan tuzların, okyanuslardaki tuzluluk seviyesini artırması bekleniyordu. Ne var ki, tuzluluk oranı hep aynı kalıyor, %3.5 gibi bir oranda sabitleniyordu. Bu oran yaşam için çok kritikti. Birçok canlının yaşamasının mümkün olmadığı %5 seviyelerine çıkmıyordu.

Atmosfer Gazlarının Oranı

Özellikle oksijen gibi florden sonraki en aktif gazın başka maddelerle birleşip oranının azalması bekleniyordu. Fakat, bir şekilde yaşam kaynağımız olan oksijen de neredeyse sabit kalmayı başarıyordu.

Sanki bir süperorganizmanın içinde yaşıyorduk ve bu süperorganizma en uygun koşulları sağlamaya çalışıyor, değişen olumsuz dış etkileri azaltmak için çaba gösteriyordu.

James Lovelock bu üç anormallikten yola çıkarak doğanın bir şekilde kendini düzenlediğini öne sürdü. Daha sonra bu çıkarımını formül haline getirdi ve adını Gaia Hipotezi olarak kararlaştırdı. (Gaia ismini öneren kişi, birçoğumuzun “Sineklerin Tanrısı” kitabı aracılığıyla tanıdığı ünlü yazar William Golding‘tir)


James Lovelock ve Gaia Hipotezini gösteren bir çizim
James Lovelock ve Gaia Hipotezi
Görsel Kaynağı: aeon.co

Gaia adını Yunan mitolojisindeki her şeyi yaratan Tanrıça’dan alır. Zeus, Poseidon, Hades gibi daha popüler olan Tanrıların nenesi diyebileceğimiz Gaia, hayattaki her şeyin kaynağı ve yaratıcısıdır. Aslında bizim kültürümüze de çok uzak değildir. Bizdeki “Toprak Ana” olarak düşünebiliriz.

Reklam

Isaac Asimov Vakıf Kitabı
Vakıf Serisi

James Cameron'un Avatar Filmi
Avatar Filmi

Bu hipotez popüler kültürde de kendine yer bulmuştur. Ünlü bilim kurgu yazarı Isaac Asimov’un Vakıf serisinde, Gaia adında bilinçli bir süperorganizma gibi davranan bir gezegen vardır. Ayrıca James Cameron’un yönetmenliğini yaptığı Avatar filminde de benzer bir senaryoya rastlarız. Filmde, gezegenin yaşayan bir organizma olduğu söylenirken Eywa adındaki ağacın ise onun kalbi olduğundan bahsedilir.

Bu Hipotez Gerçekten Doğru Mu?

Lovelock hipotezini ortaya sunduktan sonra içlerinde Richard Dawkins’in de bulunduğu bir grup bilim insanı, bu hipotezi bilimsellikten uzak, çağdaş bir dini inanç olarak gördü. Lovelock ise bu eleştirilerin, hipotezin adının Yunan Tanrıçasından geldiği için kaynaklandığını söyleyerek pek dikkate almadı.

Temeldeki üç anormalliğe dayanan bu hipotez günümüzde bilim dünyasında hala oldukça tartışmalı bir hipotezdir. Hala her geçen gün bu konunun doğruluğunu veya yanlışlığını kanıtlamaya yönelik makaleler yazılmaktadır. O yüzden kesin bir dille doğru veya yanlış diye nitelendirmek pek mümkün değildir.

Benim bu konuda en sevdiğim görüş ise -Gaia Hipotezi hakkında belki de en kapsamlı kitabı yazmış olan- Toby Tyrrell’e ait:

Toby Tyrrell Söz

Yani, Gaia Hipotezi doğruluğunu bir kenara bıraktığımız zaman bile, bilim dünyasına yeni bir bakış açısı kattığı için önemli bir hipotezdir.

Uzaydaki yaşamı araştırmayla başlayan bu yolculuk, henüz soluk mavi gezegenimizin bile şaşırtıcı yönleri olduğunu gözler önüne sermiştir. Küçük bağlantılardan yola çıkarak bütün hakkında fikir yürütmenin önemini bize göstermiştir.

Kaynakça ve İleri Okuma

Airborne nitrogen dioxide Plummets Over China. (n.d.). Retrieved February 19, 2021, from https://earthobservatory.nasa.gov/images/146362/airborne-nitrogen-dioxide-plummets-over-china

Carrington, D. (2020, March 25). Coronavirus: ‘nature is sending us a message’, says UN ENVIRONMENT CHIEF. Retrieved February 19, 2021, from https://www.theguardian.com/world/2020/mar/25/coronavirus-nature-is-sending-us-a-message-says-un-environment-chief

Myllyvirta, L. (2020, October 05). Analysis: Coronavirus temporarily reduced china’s CO2 emissions by a quarter. Retrieved February 19, 2021, from https://www.carbonbrief.org/analysis-coronavirus-has-temporarily-reduced-chinas-co2-emissions-by-a-quarter

OWEN, T., CESS, R. D., & RAMANATHAN, V. (1979). Enhanced CO2 greenhouse to compensate for reduced solar luminosity on early Earth. Nature, 277(5698), 640-642. doi:10.1038/277640a0

Ruse, M. (2021, February 19). Gaia: Why some scientists think it’s a NONSENSICAL fantasy – Michael Ruse: Aeon essays. Retrieved February 19, 2021, from https://aeon.co/essays/gaia-why-some-scientists-think-its-a-nonsensical-fantasy

Tyrrell, T. (2013). On Gaia: A critical investigation of the relationship between life and earth. Princeton: Princeton University Press.

Ana görsel Amber Avalona tarafından Pixabay‘a yüklenmiştir. Diğer tüm görsellerin kaynağına görsele tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bize Destek Olmak İster Misiniz?

  • Dilerseniz Patreon hesabımız üzerinden bize aylık veya tek seferlik bağış yaparak destekte bulunabilirsiniz.

Bağış Yapmak İstiyorum!

Mete Esencan

Herkese merhaba! Ben Mete Esencan. ODTÜ Kimya Bölümü yüksek lisans öğrencisiyim. Temel bilim eğitimi sırasında edindiğim araştırma bilgisini ve üç yıl boyunca yönetiminde bulunduğum ODTÜ Kimya Topluluğu’nda kazandığım yöneticilik tecrübesini birleştirerek bir platform kurmayı planlamaktaydım. Bu amaçla 2021 yılının Şubat ayında ilk adımı atıp bilim, sanat ve felsefe üzerine sohbet edercesine yazılar yazabileceğimiz bir platform olan Doğa Filozofu’nu kurdum. Herkese keyifli okumalar dilerim!

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu