Felsefe

Ya Hiçbir Şey Bilmiyorsak?

Ya Hiçbir Şey Bilmiyorsak?

İnsanoğlu oldum olası belirsizlikten rahatsız olmuştur. Bir soru sorduğumuzda “bilmiyorum” cevabını almak dayanılmazdır. İnsanoğlu belirsizlikten o kadar nefret eder ki bu belirsizliklerden sıyrılmak için bilimsel araştırmalara vermiştir kendini. Bilim sayesinde bu belirsizliklerle dolu hayat çok daha determinist (her şeyin belli olduğu) bir sisteme oturmuştur. Ancak bir sorun vardır ki o da aslında hala hiçbir şeyin net olmadığıdır.

Ne bizim bilgi edinme şeklimiz bu belirsizliği yok eder ne de bilim yapma şeklimiz. Bu yazıda size bu iki anlayışımızın da sorunlarına inanan iki insandan bahsedeceğiz: David Hume ve Kurt Gödel.

David Hume ve Nedensellik Problemi

David Hume 18. yüzyıl filozoflarındandır ve felsefe tarihinin en önemli insanlarından birisi olarak kabul edilir. Peki bu filozof neden bu kadar önemli?

Tabi ki Hume’un önemini gösterdiği birçok yazısı ve kitabı vardır ancak bu yazının konusu başlıkta da gördüğünüz gibi “Nedensellik Problemi” veya İngilizce olarak “Causation Problem” olacaktır.

Tabi bu yazı boyunca onun tüm argümanlarını açıklamak mümkün değildir ve bu mümkün olsa da muhtemelen bunu tercih etmezsiniz. Okuması keyifli bir filozof olmakla beraber anlatımı ağır bir filozof olarak kabul edilir. O yüzden olabildiğince basitleştirerek bu problemi açıklamaya başlayalım.

Şimdi… Hepimiz günlük hayatta bazı bilgi edinme yolları geliştirmişizdir. Mesela hepimiz kapı çaldığında arkasında birisi olduğunu biliriz ve doğrudan “Kim o?” diye sorarız. Daha başka bir örnekse hepimiz uyuduğumuz odada uyanacağımızı biliriz. (Birisi bizi taşımadıysa veya uyurgezerlik problemimiz yoksa tabi ki) Daha da güzel örnekleri kendi kendinize bulabileceğinize eminim.

Ancak soru şu ki bu bilgileri nasıl ediniyoruz? Hume’un oldukça hızlı ve net bir cevabı var ve o da tecrübe/deneyim. Yani, o kadar çok kez kapı çaldığında arkasında birisi olmuş ki biz artık kapı yeniden çaldığında arkasında birisinin olacağına emin oluyoruz çünkü daha önce hiç haksız çıkmadık veya haksız çıktıysak bile bu kadar az oldu ki genellememizi bozmuyordur.


Kapı Görseli

Ancak sorun şu ki, tecrübe ya da deneyim bu “bilgimizi” kuvvetli kılmıyor. Aslında bizim bunun gibi varsayımlarımızı doğrulayan herhangi bir bilimsel temel yoktur diyor Hume. Güneş her gün doğudan doğuyor diye yarın da böyle olacaktır bilgisini temellendiren herhangi bir veri yoktur elimizde. Bu da aslında bizim tüm bilgi edinme anlayışımızın güvenilmez bir temelden geldiği anlamına geliyor Hume’a göre. Tabi ki belirtmem gerekiyor ki Hume bu varsayımların hiçbirisine karşı değil ancak işin felsefesine indiğimizde aslında bu “bilgi” dediğimiz her şey alışkanlık (custom/habit) oluyor.

Hume daha sonrasında bu düşüncesini biraz daha ileri taşıyor. Bir şeyi biliyoruz dediğimizde aslında o konu hakkında bir kontrolümüz olduğunu iddia ediyoruzdur. Örneğin Türkçe biliyoruz dediğimizde Türkçeyi konuşabiliyor olmamız veya anlayabiliyor olmamız gerekiyordur. Ancak yalnızca “Merhaba” diyebildiğimizde Türkçe biliyor olmuyoruz.

Chinese Room Experiment

Şimdi bu örneğimi biraz daha anlaşılır kılmak için sizlere “Chinese Room Experiment” adında bir düşünce deneyini tanıtacağım. Şimdi varsayalım ki biz Mete adında bir Türk’ü, Çince sınavına aldık. Ancak Mete, Çince bilmiyor. Biz, Mete’ye Çince bir sözlük verip sınava sokuyoruz ve bizim kurnaz Mete’miz bu sınavdan sözlüğü kullanarak tam puan alıyor. İşte burada soru devreye giriyor: “Mete sınavdan tam puan almış olmasına rağmen Çince biliyor mu?

Hume’un cevabı hayır olacaktır. Bunun nedeni Mete her ne kadar sınavı geçse de tam olarak ne yaptığını bilmemesidir. Çince üzerinde herhangi bir kontrolü olmamasıdır. Pek de haksız sayılmaz asla. Bir şeyi şans eseri veya herhangi bir şekilde yapabiliyor olmamız o şeyi bildiğimiz anlamına gelmiyor çünkü.


china 2542574 1920

Tüm bunların ışığında Hume diyor ki aslında biz hiçbir şey bilmiyor olabiliriz. Çünkü biz iki parmağımızı bir araya getirirken bile ne yaptığımızı bilmiyoruz. Yapmak istiyoruz ve bir şekilde oluyor ancak bunu yapan sistemi tanımıyoruz veya tam olarak nasıl yaptığımız hakkında da gerçek bir bilgimiz bile yok. Yani özetle, kendi hayatımızın herhangi bir noktası hakkında veya vücudumuzun herhangi bir bölümü hakkında gerçek bir kontrolümüz yok. Biz her seferinde bir şekilde o sınavı geçebilen insanlarız yalnızca. Sınavı nasıl geçtiğimizi bilmiyoruz ancak bir şekilde başarıyoruz. Tabi şunu unutmayalım. Hume yaptığı argümanlardan keyif alıyor ancak bunlara kapılmamız gerektiğini düşünmüyor. Ona göre felsefe bir oyun kitabı. Yeterince oynadıktan sonra kitabı kapatıp gününe devam edebilmeyi bilmen gerekiyor.

Kurt Gödel ve Eksiklik Teoremi (Incompleteness Theorem)

Şimdi sahneye biraz daha ciddi bir filozofu çıkaralım. Kurt Gödel bir mantıkçı ve matematikçidir ve ne kadar önemli bilememekle beraber Einstein’ın yakın bir arkadaşıdır.  Yani bu adam bir bilim düşmanı değildir. Hatta birazdan size anlatacağım teoremi bizden, sizden çok kendisinin eserlerine zarar verecektir.

Gödel, bilimin sorunları çözebilmemiz ve önümüzü aydınlatmamız için sağlam bir temel yaratmak için olduğunu bilen insanlardan birisidir. Ona göre bu temel iki elementin varlığına dayanır: Tutarlılık(consistency) ve tamamlanmışlık/eksiksizlik (completeness)

Tutarlılık dediğimiz şey herhangi bir deneyin veya işlemin sonucunun her zaman aynı olmasıdır. Örneğin “2+2=4” işlemi gibi. Bizim anlayışımıza göre bu işlemin cevabı her zaman 4 olacaktır veya üçgenin iç açıları toplamı her zaman 180 derece olacaktır. Bu kısma tutarlılık diyoruz.

Reklam


Üçgen Görseli

Bir de eksiksizlik veya tamamlanmışlık var. Bu ise o işlemi veya deneyi yaparken olabilecek tüm ihtimallerin denenmesini ele alır. Doğru bir örnek olmayacak ancak konunun daha iyi anlaşılabileceği düşündüğümüz için paylaşmak istiyoruz.  Mesela biz üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir deriz ancak tüm üçgenleri incelememiz ve o üçgenleri olabilecek tüm olaylar ve ihtimaller altında incelememiz gerekir yoksa bu element eksik kalacaktır.

Tam da bu noktada Gödel devreye giriyor işte. Gödel’in anlatısı şunu söyler: Başlangıçta bilimin bize bir temel olduğunu söylemiştim. O temel olmadan bina kuramayız ve dışarının soğuğunda savunmasız kalırız. Bu temeli kurabilmek için tutarlılığa ihtiyacımız var. Çünkü bilim üçgenin iç açıları toplamının bazen 180 bazen başka bir şey çıkabilmesini göze alamaz. Veya 2+2’nin bazen 4 olmadığını söyleyemez. Eğer gerçekten tüm ihtimalleri incelersek bazen o bilimsel gerçeklikler bozuluyor. Su her durumda 100 derecede kaynamıyor veya 2+2 her zaman 4 etmiyor gibi sorunlar çıkıyor. İşte tam da bu yüzden Gödel der ki, biz o temeli bozmamak için tutarlılığı sağlamaya çalışırız ve bu nedenle de her ihtimali incelemektense en tutarlı sonucu alırız.

Bilmemenin Erdemi

Tüm bu anlattıklarımın kaotik gelebileceğinin farkındayım. Bize bundan ilk kez bahseden hocamız bize, bunu öğrendikten sonra üç hafta depresyonda kaldığını söylemişti. Ancak lütfen siz depresyona girmeyin. Çünkü bu kötü bir şey değil aslında. Tam tersine, her şeyin belirlendiği bir hayatta seçimlerimizin kıymeti azalır ve her şeyi bildiğimiz bir hayatta bizi mutlu edecek anlar kısalır ve azalır.

Bazen bilmemenin erdemini tatmamız için Hume ve Gödel’in anlattıkları altın niteliğinde iki önemli öğretidir bana göre. Ayrıca bu anlatılar gerçekten bir şey bilmediğimiz veya bilimin işe yaramadığı anlamına gelmez.

Aksine, bilim eğer tutarlılık yolunu seçmeseydi ne sağlık sektörü ne gıda sektörü ne endüstri… Hiçbiri şimdiki durumunda olmazdı.

Ömer Hayyam “Şu Dünyanın Sırrı”

Kapanışı Ömer Hayyam’ın şu rubaisi ile yapalım:

Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok;

Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.

Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:

Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.

Bu rubaiyi Fazıl Say’ın piyanosu eşiliğinde Serenad Bağcan’dan dinlemenizi kesinlikle tavsiye ederiz!

Kaynakça ve İleri Okuma

De Pierris, G., & Friedman, M. (2018, November 4). Kant and Hume on Causality. Stanford Encyclopedia of Philosophy. https://plato.stanford.edu/entries/kant-hume-causality/.

Lorkowski, C. M. (n.d.). David Hume: Causation. Internet Encyclopedia of Philosophy. https://iep.utm.edu/hume-cau/.

Raatikainen, P. (2020, April 2). Gödel’s Incompleteness Theorems. Stanford Encyclopedia of Philosophy. https://plato.stanford.edu/entries/goedel-incompleteness/.

Kullanılan görsellerin kaynaklarına, görsellerin üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bize Destek Olmak İster Misiniz?

  • Dilerseniz Patreon hesabımız üzerinden bize aylık veya tek seferlik bağış yaparak destekte bulunabilirsiniz.

Bağış Yapmak İstiyorum!

Tufan Özdemir

Merhaba! Ben Tufan Özdemir. ODTÜ’de felsefe bölümü öğrencisiyim. Felsefe hayatın ve hayatımın büyük bir parçası oldu. Bu nedenle de bu sitedeki yazılarımın geneli felsefe üzerinedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu